Hazîne-i Nebevî veznedârı Alî Rızâ Efendi’nin oğlu olarak Ta’if’te doğan Abdullah Hâşim Bey tahsîlini Medîne-i Münevvere’de tamamlamış, H. 1297/M. 1880’den sonra da mahâllî idârelerde kâtib olarak görev yapmağa başlamıştır. Bu esnâda Sadrâzâm Sa’id Paşa’nın dikkatini çektiğinden, sadârete ta’yininde İstanbul’a giderek Sadâret Mektubî Kalemi’ne me’mûr olmuştur.
Senelerce hizmetten sonra müdür mu’avinliğine kadar yükseldiği kalemin 1912’de lağvedilmesi üzerine emekliye sevkedilen ve bir müddet de Düyûn-ı Umûmiyye’ye devam eden Abdullah Hâşim Bey, buradaki görevinin de sona ermesi ile geçim sıkıntısına düşmüş ve Bâyezid Medresesi’nde bir odaya sığınmıştır. Nihâyet Ankara’daki kızının yanına gittiği ve 1930’lu yıllarda orada vefât etmiş olduğu İbnülemin’in beyânâtındandır.
Türkçe, Arapça ve Farsça nazım ve nesirde mâhir bir şa’ir olduğunu beyân eden İbnülemin’in hatt-ı ta’likte kudretli hattatlardan olduğunu iddi’a ettiği Abdullah Hâşim Bey’in yazısına tesâdüf edilememiştir. Hocası hakkında da bir bilgiye ulaşılamamıştır. “Ba’zı garib hâl ve hareketleri olan erbâb-ı hünerden” olduğunu söyleyen İbnülemin’in “tab’-ı şûhâne ve meşreb-i taz-bânesine senet” olarak verdiği şu gazeli nakletmeyi muvâfık bulduk:
Başdan çıkardı aklımı kalpaklı bir levend
Dikbaşlı, yan bakışlı, çatık kaşlı hod-pesend
Mahşerler andırır nereden geçse nâz ile
Eyler memerr-i nâsı güzergâh-ı sedd ü bend
Cism-i latîfi âbide-i âlem-i garâm
Tahrib-i rüzgâr ana hiç vermesün gezend
Hubân-ı asr sâye-sıfat pây-mâlidir
Gülzâr-ı hüsn ü ânde odur serv-i ser-bülend
Cem’ eylemiş vesâ’it-i teshiri cümleten
Celb-i kulübe zülf-i resen, kâkül-kemend
Gönlüm şikâr, canım esir oldu aşkına
Etse kabûl ile birini bâri şâd-mend
Ka’ildir Ahkâr olmasa da nâ’il-i visâl
Tek iltifâtı kesmesün ol şûh-ı şeh-levend
Kaynakça
Son Hattatlar,
İsmail Orman, 23 şubat 2018