
Aslen Halepli olan Hâfız Halîl Efendi, genç yaşta hıfz-ı Kur‘ân eyledikten sonra medrese tahsîli için İstanbul’a gitmiş, burada Seyyid Hasan Hâşimî Efendi’nin teşvîkiyle hüsn-i hatta yönelerek, Ramazân bin İsmâ‘il’in şâkirdi olmuştur. İcâzetini aldıktan sonra bilhassa nesih ve gubârîdeki mahâretiyle şöhret kazanmış, H. 1114/M. 1703 senesindeki vefâtına kadar da müstensihlikle meşgul olmuştur. Ömrü boyunca oturduğu Kulaksız’da medfûndur.

Hat san‘atındaki bilgisi ve görgüsü fevkalade olan Hâfız Halîl Efendi’nin neşretmiş olduğumuz kıt‘ası, kudretinin numûnesidir. Öte yandan bir mecliste, Suyolcuzâde Eyyubî Mustafa Efendi için, “Âsâr-ı kalemi biraz mürekkeblicedir!” diye eleştiride bulunduğu ve bunu duyan üstâdın da, kendisini ziyârete gelen Halîl Efendi’yi bir değnek ile dövdüğü mervîdir.
Hocasının vefatı nedeniyle icazet veremediği Ahmed Muharrem Efendi’nin icazetin o tasdik eylemiştir.
Kaynakça
Devhâtü’l-küttâb, s. 37; Tuhfe-i Hattâtîn, ss. 197-198; Hat ü Hattâtân, ss. 110; Türk Hattatları, ss. 117-118; Meşhur Hattatlar, s. 120; Hat Sanatı Tarihi, s. 73; Alif Art, 19 Şubat 2012, s. 20.
İsmail Orman, 21 ekim 2016