Aklâm-ı sittenin ana üslûplarından sayılan tevki‘ kaleminin kâtib ve şa’ir Yusuf Lakve tarafından sülüs yazıdan geliştirildiği bilinmektedir. Kelime anlamı ile “alâmet, nişan, tuğra, padişah tuğrasını taşıyan ferman” anlamına gelen tevki‘ hat san‘atında daha ziyade sultanlara ait belgelerde kullanılmıştır. Nitekim Abbâsî Halifesi Me’mûn’un vezirlerinden Fazl bin Sehl’in çok beğendiği bu yazıya “er-riyâsî” adını verdiği ve divandan çıkan ferman ve mektupların bununla yazılmasını emretmiştir.
Bundan sonraki dönemde de önemini sürdürmüş olan tevki’ hattı bilhassa İbn-i Mukle kardeşler tarafından hayli rağbet görmüş ve bir san‘at yazısı olarak geliştirilmesine sarf-ı gayret edilmişse de, klasik formuna İbn-i Bevvâb’ın ve “İbnü’l-Hâzin” diye bilinen Ebül-Fazl Ahmed bin Muhammed ed-Dîneverî elinde kavuşmuştur.
Onun belirlemiş olduğu kaideler çerçevesinde girdiği Osmanlı çevresinde özellikle divandan çıkarılan yazılarda kullanılan tevki’ hattı, Fatih devrinde divani hattının geliştirilmesi üzerine terkedilmiştir. Aklam-ı sitte grubu içinde yer aldığından hattatların repertuarında geniş bir yer bulmuşsa da, bilhassa Şeyh Hamdullah’ın gayretiyle tekemmül eyleyen sülüs ve nesihin ön plana çıkması ile mushafların sûre başlarında, âyet sayısı ve nâzil olduğu yeri belirten kısımlarda ve hat albümlerinde sınırlı olarak yer almıştır.

Bilahare “kalemü’t-tevki’ât” denilen bu yazının kalem ağzı sülüs kalemi kadar olmakla beraber, harflerin boyları sülüse göre daha küçük, çanakları ve küpleri daha yuvarlak ve küçüktür. Harflerinin yarısı düz, yarısı yuvarlak hatlardan oluşurken, bitişmeyen harfler birbirine yaklaşıp ilişerek bitiştirilirler. Ayrıca yazı satır çizgisinin bitimine doğru divanide olduğu gibi yükselir. Ortada yazılan ayın, fâ, kāf ve mîm harflerinin düğümü genelde açık olmakla beraber bazı yazılarda silindiklerine tesadüf edilmektedir.