H. 1251/M. 1835 senesinde Erzurum Vilâyeti’ne bağlı Zûr Köyü’nde dünyaya gelmiş olan Hüseyin Keşfî Efendi, ilk tahsîlini beldesinde tamamladıktan sonra İstanbul’a giderek eniştesinin nezâretinde Mekteb-i Tıbbiyye’ye girmiştir. Bu esnâda Kazasker Mustafa İzzet Efendi’den aklâm-ı sitte meşkediyor, bir yandan da Aşıkpaşa’daki Târikat-ı Nakşibendiyye’den Tâhir Ağa Dergâhı’na devam ediyordu.
Tıbbiyye’den me’zun olduktan sonra hekimlik yapmağa başlayan Hüseyin Keşfî Efendi, derviş-meşreb tabi’âtı nedeniyle ömrünü inziva hâlinde geçirmiş, son zamanlarında Erzurum’a dönerek, H. 1325/M. 1907 senesinde orada vefât etmiştir. Dînî ilimler tahsîli görmediği hâlde engin bir dîn bilgisine sâhib olduğu, hatta fıkıh, tefsîr ve hadîs ilimleri ile tasavvufa dâ’ir bir bahis olsa, söylediği vâkıfâne sözlerle huzzârı hayrette bıraktığı menkûldür.
Hüsn-i hattı bizzât Kazasker Mustafa İzzet Efendi’den meşketmiş olan Hüseyin Keşfî Efendi’nin Topkapı Sarayı Müzesi Kütübhânesi’nde bulunan, kendi hattıyla yazılmış H. 1290/M. 1873 tarihli eş’ar mecmu’asındaki eserleri şi’ire de âşina olduğunu göstermektedir. Ayrıca müretteb bir Dîvân’ının olduğu mervî ise de nüshasına tesadüf edilememiştir. Şi’irlerinde ise Yunus Emre tarzını ihtiyâr eylediği, aşağıdaki manzûmeden nüm-âyândır.
Cihân halkın kimin kâfir münâfık – Kimin âşık kimin irfân iden sen
Halîl’i odlara Nemrûd atınca – Ya’kûb odları gülistân iden sen
Eritib Tûr-ı Sînâ’yı cemâlin – Mûsâ’yı vâlih ü hayrân iden sen
Yusuf’dan ayırub Ya’kûb-ı zârı – Nice yıl âh ile giryân iden sen
Muhammed’dir nebîler serveri hem – Anı derdlilere dermân iden sen
Ne güçlük var bizi af eylemekden – Benim Gaffâr deyü ilân iden sen
Virüb aşkı Ya’kûb odlar içinde – O şuleye beni pervân iden sen
Düşürüb dağa taşa ehl-i aşkı – Derununda özün pünhân iden sen
Kamu varlıklarından geç beni bul – Büyütüb Keşfî’yi irfân iden sen
Kaynakça
Son Şa’irler, II, ss. 872-873; Nişantaşı Müzayede, 17 Ekim 2012, s. 67; Pera Mezat Müzayede, 20 Ocak 2012, s. 118.